Pandemi döneminde hekimlik yapmak… Hem de diş hekimliği yapmak!

Merhaba hanımlar. Ben diş hekimi Sevilay Aslanbaş. 1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun oldum. Ağız dolusu 21,5 yıllık diş hekimiyim.

Malum, hepimizin gündemi pandemi ve biz insanların verdiği büyük bir sınav. Sınav diyorum çünkü çok ibretlik bir sürece şahitlik ediyoruz. Biz sağlık çalışanları şahitlik etmenin yanında bizzat ön cephede savaşıyoruz. Savaşıyoruz diyorum çünkü sağlığımız ve hayatımız pahasına işlerimizin başındayız. Ara verdik mi? Evet, tabii ki… Salgın başladığında 2,5 ay kadar çalışmadık eski ekip arkadaşlarımla. Nasıl bir virüsle karşı karşıyaydık, kendimizi nasıl koruyacaktık, hiçbir fikrimiz yoktu.

Hiç unutmam; asla takıntılı biri olmamama rağmen eve geldiğim gibi kapı kollarından göz kalemlerime kadar her şeyi kolonyayla yıkadım. Öyle bir paranoya ki, ben ölecek duruma gelmeden doktora bile gitmeyen bir insanım.

Baktık sürecin biteceği yok, döndük işimizin başına ama nasıl dönmek… Saçımızda bere, üstümüzde Tulum, maske, üstüne N95 maske ve yüzümüzün tamamını örten bir siperlik. İlk gün anladım yol uzun ve zor. Çalıştığımız alan ağız, yani virüsün yayıldığı organımız. Covid kliniklerinde ön cephede çalışan sağlık personelinin, tıp doktoru arkadaşlarımızın gerçekten hakkı ödenmezmiş. Meslek hayatımda maddi manevi çok zor dönemler yaşadım ama hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Nefes alamadım, kan ter içinde kaldım. Yüzümdeki ekipmanın derin izleriyle evime döndüm. Pire gibi zıp zıp zıplayan ben oksijensizlikten kanepenin üzerinde bayılır gibi uyudum. Çılgınlar gibi vitamin ve kilo aldım. Bitti mi? Hayııır… Yoğun tempolu bir klinikte çalıştığımız için dağ gibi yarım kalmış işlerimiz, ağrılarına daha fazla dayanamayan hastalarımız “hocam iyi ki varsınız” gibi güzel cümlelerle karşıladılar bizi. Rüya gibiydi 😊 Üç hafta sonra ne zaman bitecek dişlerim, vay efendim çok uzun sürdüler başladı. Halkımız ağır depresyon geçiriyordu. Kapris değil, şımarıklık değil, majör depresyon diyorum çünkü can korkusu işin içine girmişti.

Ve evet can korkusu insanın içindeki iyiyi, kötüyü, bencili, ne varsa dışarı çıkartıyordu. Sadece bu sebepten bile süreç çok ibretlikti. O kadar ibretlik ki mesleği bırakıp restoran açmayı bile düşündüm; ki bu dünyaya gelme nedenimin şifa vermek olduğunu hep hissetmişimdir. Nickim (rumuzum) bile “Şifaperest”tir benim.

Bu durum hoşuma gitti mi? Hayır. Ben de hepiniz gibi hayatımı sorguladım, gözden geçirdim. Hayrıma olmayan, işlemeyen herkesten ve her yerden vazgeçtim. Birden, hem de çat diye! İstifa ettim. Beni üzen, yoran insanlarla yolumu ayırdım. Access bars enerji terapisi aldım iki seans. Çok iyi geldi. Yaprak bile sardım. Köpeğime daha çok vakit ayırdım. Ailemi daha çok sevdim ve tabii ki yıllardır yanımda duran dostlarımı.

İstifa sonrası üç hafta sonra mesleğin duayeni sınıf arkadaşımın kliniğinde çalışmaya başladım. Her türlü tedbirimizi alarak ve sterilizasyon şartlarına uyarak huzur içinde çalışıyoruz. Aşılarımızı olduk. Psikolojik olarak bile rahatladık antikorlarımıza baktırmadan.

Şu an en büyük temennim halkımızın hızlı bir şekilde aşılanması ve bu süreçten hepimizin en az hasarla kurtulması. Bunu bütün kalbimle diliyorum. Çok yorulduk, çok yıprandık ama her salgın biter. Tüm kötü şeylerin bittiği gibi… Biraz daha sabır, biraz daha tedbir, o kadar. Bu bir tanışma yazısı olsun canım kadınlar. Sizi seviyorum ve sevgiyle kucaklıyorum.

Dr. Sevilay Aslanbaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir